CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

BU BLOG EVLİLİK GİBİ KUTSAL BİR YOLA İLK ADIMLARINI ATMAK ÜZERE OLAN ÇİFTLERE BİLGİ VERMEK VE DEĞİŞİK FİKİRLER SUNARAK EVLİLİKLERİNE GİDEN YOLDA ONLARA YARDIMCI OLMAK AMACIYLA KURULMUŞTUR...MUTLULUKLAR...

22 Haziran 2009 Pazartesi

Evliliği yaşatan 9 altın kural

Evlilik sorunları konusunda grup terapi çalışmaları yapan NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nden Uzman Psikolog Dr. Ayşegül Eray, sağlıklı bir evlilik geçirmek isteyen çiftlere 9 öneride bulundu...
İşte evliliklerini bir ömür sağlıklı yürütmek isteyen çiftlere bir kaç öneri...


1. Öncelikle bireyin yetiştiği aileden duygusal olarak kopması önemlidir. Bu onlardan ayrı bir kimlik geliştirebilmesi yani kendi kararlarını kendinin alabilmesi, sorumluluk üstlenebilmesi ve risk alabilmesi gibi birçok süreci içerir. Tek başına olmaktan çift olmaya geçiş aynı zamanda rol konusunda bir değişimi içerir.

2. Sağlıklı bir evlilik ilişkisi için Ben yerine Biz demeyi öğrenebilmek gerekmektedir. Bununla birlikte duygusal yakınlığın paylaşımı da sağlanmalıdır.

3. Çocuk sahibi olan eşler anne-baba olmanın sorumluluğunu da bilmelidir. Çocuğun doğumu çiftin ilişkisini etkilememelidir. Bu anlamda eşlerin birbirine destek olması önemlidir. Eğer babalar çocuk ile ilgili süreçte sorumluluk almaz ve bakımı konusunda paylaşıma girmezlerse yalnız kalan anne ilgisini eşinden tamamen çekmeye başlayabilir. Bu da her iki eş arasında kızgınlık, ihmal edilme, önemsenmeme gibi algılara neden olabilir.

4. Zevkli ve zengin bir cinsel yakınlık geliştirip bunun dışsal nedenlerden etkilenmemesini sağlamak gerekir. kadincabilgi.com'un haberine göre; Bazen eşler iş veya aile ile ilgili süreçleri cinsel yaşamlarına yansıtma eğiliminde olabilirler bu da ilişkilerine zarar verir.

5. Eşler yaşamlarındaki sorunları ile yüzleşip, onlarla baş etmeyi denemeliler ve her zaman bu konuda eşinin kendisine destek olmasını ondan talep etmemeliler. Bazı konularda eşler birbirlerini mecbur gibi algılayabilirler bu durum onları farklı beklentilere iteceği için zarar verebilir. Eş ilişkisi yetişkin ilişkisidir dolayısı ile annebabamızdan beklentilerimizi yansıtmamamız gerekir. Tabii ki bazı yerlerde eşler birbirine destek olur ama bu her zaman ve her yerde gibi algılanmamalıdır.

6. Evlilik eşlerin birbirlerine her türlü duygularını; kızgınlık, korku ve sorun vb. anlatabileceği güvenli bir ortam olmalıdır. Böyle bir ortamın olmaması ve paylaşım ihtiyacı eşleri farklı etkinliklere yönlenmesine neden olabilir. Yani eşler birbirlerini anlama yollarını kapattıklarında, başka anlayan kişilere ve ilgilere yönlenme söz konusu olabilir.

7. Eşler ilişkiyi tekdüzelikten kurtararak alternatifler bulma çabasında olmalı ve ilişkiyi keyifli, ilginç, neşeli hale getirmeye çalışmalıdır.

8. Eşlerin bağımsız olarak da hareket edebilme konusunda birbirlerine destek vermeleri önemlidir.

9. Zaman içinde yaşadıkları romantizmi kaybetmeme konusunda çaba harcamaları çiftlerin birbirlerine olan çekimlerini kaybetmemeleri konusunda da önem taşır.

Evlenecek gençlere on ipucu

Sağlıklı ve mutlu bir birlikteliğin dolayısıyla sağlıklı ve mutlu bir toplumun devamı açısından; evlilik kararını vermek çok önemli bir hadisedir. Bu da daha mantıklı ve uygun karalar verilerek sağlanabilir.
Evlenecek gençlere mutluluk için 10 ipucu

Sağlıklı ve mutlu bir birlikteliğin dolayısıyla sağlıklı ve mutlu bir toplumun devamı açısından; evlilik kararını vermek çok önemli bir hadisedir. Bu da daha mantıklı ve uygun karalar verilerek sağlanabilir.
Aşağıda eşinizi seçerken nasıl davranmanız gerektiği konusunda kısa özlü tavsiyeler bulacaksınız. Bunlara dikkat etmeniz daha mutlu ve sağlıklı evlilikler kurmanız adına sizlere yardımcı olacaktır.
1- SADECE MUTLU OLMAYI DEĞİL, EŞİNİZİ DE MUTLU ETMEYİ DÜŞÜNÜN.
Evliliğe adım atacak çiftler her şeyi karşıdaki insandan beklemenin yanlış olduğunun farkında olmalı, mutlu edilmeyi beklediği kadar, eşini de mutlu etmesi gerektiğini idrak etmelidirler. Mutluluğa ancak iki tarafın karşılıklı fedakarlıkları ve çabaları ile ulaşılabilir. Tek taraflı çaba, karşılık görmediği takdirde bir anlam ifade etmez. Burada aklıma hemen Roy L. Smith’in şu sözü geliyor:“Mutlu olmak için değil, birbirinizi mutlu etmek için evlendiniz.” Sadece bencilce, kendi mutluluğunu düşünme varsa, o evlilikte sıkıntı vardır. Onun için evlenirken kendi mutluluğunuz kadar eşinizin de mutluluğunu düşünmelisiniz.
2- BÜYÜKLERE DANIŞIN.
Evlilik insan hayatının en önemli kararlarından biridir. Bu kadar önemli bir kararı verirken çevremizdeki bizi seven ve iyiliğimizi isteyen büyüklerimize de danışmak çok yerinde bir davranış olacaktır.
İnsan bazen duygularının etkisi altında hatalı kararlar verebilir. Gençlik heyecanı ile karşısındaki kişiyi gözünde büyütebilir. Büyüklerimizin sahip olduğu hayat tecrübelerinin daha doğru karar vermede bize yardımcı kaynaklar olduğunu görelim. Onların tavsiye ve uyarılarına kulak verelim.
Araştırmalar göstermiştir ki, anne babanın izniyle olan evlenmelerde başarı şansı, anne babanın karşı koymasına rağmen olan evlenmelerden daha fazladır. Büyüklerinin şiddetli uyarılarına rağmen evlenen bir çok gencin sonra pişmanlık gözyaşları döktükleri oldukça sık rastlanan olaylardandır. En iyisi evlenirken baştan büyüklerin görüşlerini de alarak daha doğru bir karara varmaya çalışmaktır.

3- DUYGULARINIZA MANTIK SÜZGECİNDEN GEÇİRMEYİ İHMAL ETMEYİN.
Aşkla birlikte gelen evlilik anlamlı ve hoş duyguların hakim olduğu bir ortamı da beraberinde getirir. Aşk olmadan da evlilik yürütülür, fakat aşkın da mevcut olduğu evlilik çok daha anlamlı ve mutluluk verici olacaktır. Bazı uzmanlar mantık evliliğinin her zaman daha sağlıklı ve uzun süreli olacağını düşünürler, fakat bünyesinde aşkı barındırmayan bir evliliğin; insanlara ne derece mutluluk getireceği de ayrı bir tartışma konusudur.
Mantık çerçevesinde ve sevdiğimiz bir kişiyle evlenmek, birlikteliğimizin daha sağlıklı ve uzun ömürlü olmasını sağlayacaktır.Ancak yine de evlenecek çiftlere, evliliğin insanoğlunun hayatındaki en önemli dönüm noktası olduğunu ve onların evlilik kararını vermesiyle birlikte alışkın olduğu ortamdan çok daha farklı bir ortama geçiş yapacaklarını unutmamaları gerektiğini hatırlatırım. Bu durum bir çok sorumluluk ve yükü beraberinde getirecektir. Bu yükü taşımaya ne kadar hazır olduğunuzu bir kez daha düşünün!
4- SAĞLIKLI BİR BERABERLİK İÇİN EŞİNİZİ İYİ TANIYIN.
Evlenecek kişiler birbirini görmeli ve tanımalıdırlar.
Eş seçerken gençlerin bir kısmı ailelerinin uygun aday bulmasını istiyor. Görücü usulü olarak da bilinen böyle bir durumda tarafların birbirini tanıması adına çok kısa bir sürenin geçmesi ileride sorunlar yaşanmasına neden olabiliyor. Üniversite mezunu bir genç anlatıyor: “babamın eski bir arkadaşının kızıymış. Senin için uygun bir eş adayı. Birlikte gidelim bir tanışın dediler. Kız tarafının evine gittik. Babamın arkadaşının kızı sadece bir çay ikram edip çıktı. Sonra annem babam “Oğlum ne düşünüyorsun?” diye sordular, “Yüzünü dahi doğru dürüst görmediğim ve konuşmadığım bir kişi hakkında ne düşünebilirim?” diye cevap verdim. Böyle bir durumda; ya genç kendisi için uygun bir adayı baştan reddediyor yada her boyutuyla kendisine tamamen ters bir adayı tanımadan sadece ailesini memnun etmek için kabul ediyor. Maalesef sonradan birbirlerine hiçte uygun kişiler olmadıklarını fark ettiklerinde de artık çok geç kalmış oluyorlar. Halbuki yeterli tanışma ve birbirini tanıma ortamları sağlandığında yanlış adımların atılmasının da önü kesilmiş olacağı unutulmamalıdır.
Birbirinizi tanıma adına nişanlılık dönemi önemlidir.
Eş adayınızla birbirinizi daha iyi tanıma adına nişanlık dönemi çok önemlidir. Bundan dolayı nişanlık dönemini çok kısa tutmayın. Tavsiye edilen en az altı ay, bir yıl olmak üzere bir nişanlılık dönemi geçirilmesidir. Hatta psikiyatrist Ross Compbell; “Bir insanın karakterinin tam anlamıyla ortaya çıkabilmesi için en az iki yıla ihtiyaç vardır” demektedir. Yani çiftlerin birbirini her boyutuyla tanıması kolay değildir. Fakat çok uzun nişanlılık ve ilişkide kendi içinde yıpranmalara yol açabilir. Ayrıca içinde bulunduğumuz “başkası ne der” anlayışına sahip bir toplum içinde laf getirip götürmeler ilişkinizi zedeleyebilir. Bundan dolayı nişanlılığı çok uzun tutmanın da yayarı yoktur. İçinize yatacak düzeyde onu tanıdığınızda biran önce evliliği gerçekleştirmelisiniz.
Nişanlılık döneminde doğal davranmalısınız. Kusursuz ve onu memnun edici bir tutum içine girmeyin. Doğal olmayan hiçbir davranış uzun süre gizlenemez mutlaka bir gün ortaya çıkar ve bu durumda karşı tarafta hayal kırıklığı oluşturabilir. Onun için nişanlınıza olduğunuz gibi görünün ve onun yanında doğal yaşayın. Sizin doğallığınız onun da size doğal davranmasına sağlayacaktır. Böylece onu doğal haliyle görme fırsatı yakalamış olursunuz.
Eş adayınızda hangi özellikleri araştırmalısınız?
· ù Sadece geçmişi hakkında bilgi edinmekle yetinmeyin!
· ù Duygusal ve psikolojik bakımdan evliliğe hazır olup olmadığını anlamaya çalışın!
· ù Asabi mizaçlı, sinirli olup olmadığını araştırın!
· ù Farklı olaylar karşısında gösterdiği tepkinin nasıl olduğu öğrenin!
· ù Sabırlı ve azimli olup olmadığını araştırın!
· ù Kibar mı? Düşünceli mi? Saygılı mı? Anlayışlı mı? Bunları inceleyin!
· ù Sosyal münasebetlerini sorun!
· ù Anne babası, kardeşleri ve diğer akrabaları ile ilişkilerini araştırın!
· ù Çocuklara düşkün mü, değil mi? Bunu araştırın!
· ù Kişisel alışkanlıklarını, özel yanlarını fark etmeye çalışın!
· ù Size nasıl bir hayat yaşatacağını, nerede oturacağınızı sorun!
· ù Mala, mülke, paraya yaklaşımını tespit edin!
· ù Evlilikten ne anladığını sorun!
· ù Bir eş olarak sizden ne beklediğini anlayın!
· ù Etkisinde kaldığı kişilerle beraberken nasıl bir tavır takındığını inceleyin!
· ù Geleceğe ait düşüncelerinin neler olduğunu öğrenin!
· ù Sizin duymanız gereken şeyleri mi, yoksa gerçekleri mi konuşuyor? Bundan emin olun! Çünkü evlilik öncesi parlak vaatlerin çoğu, evlilikten sonra unutulur.
İfade ettiğim bu boyutlarıyla birbirinizi yeterince tanıyor musunuz? “Evet tanıyorum ve her şeye rağmen kabul ediyorum” diyebiliyor musunuz? Evliliğin dönüşü olmayan bir yol olduğunu iyi düşününüz mü? Evet diyebiliyorsanız; hayat sizin hayatınız, mutluluklar sizinle olsun.
5- BİRBİRİNİZE SAMİMİ VE DÜRÜST DAVRANIN.
Eğer gerçekten mutlu ve huzurlu bir yuva kurmayı istiyorsanız kendinizi olduğundan farklı göstermeye çalışmayın. “Olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmak” özellikle evlenecek iki kişi için son derece önemlidir.
Evlilik karşılıklı saygının ve sevginin asla yitirilmemesi gereken bir kurumdur. Bu yüzden özellikle evlenirken taraflar mutlaka doğru, dürüst ve samimi davranmalıdırlar. Her şey baştan açık açık konuşulmalı, taraflar birbirinden hiçbir şey gizlememelidir. Daha önce taraflardan birinin başından geçen söz, nişan veya daha başka bir husus saklanmamalı, her şey dürüst bir biçimde ortaya konulabilmelidir.
Herhangi bir hususun evlenmeden önce samimiyetle ortaya konması, onun evlendikten sonra problem oluşturmamasını sağlar. Bazı şeylerin özellikle gizlenip, evlendikten sonra ortaya çıkması ise karşılıklı güveni sonuçta aile huzurunu sarsacaktır.
Düşüncelerinizi, evleneceğiniz kişide aradığınız özellikleri açık ve net bir şekilde ortaya koymalısınız. Beklentilerinizi açıkça söylemelisiniz. Çünkü evlilik gibi ciddi bir olayda dürüst davranmayıp, kendinizi eş adayına karşı olduğunuzdan farklı göstermeniz, yalnızca ona değil, size de zarar verecektir. Çünkü sonuçta anlaşmazlık ve huzursuzluk olursa yalnızca o değil, sizde bundan etkileneceksiniz.
Farklı düşünüldüğü halde karşı tarafı memnun etme adına onun istediği gibi konuşmak ailenin geleceğine zarar verecektir. İnsanlar ancak yapabilecekleri şeylere söz vermeli ve söz verdikleri şeyleri de mutlaka yapmalıdırlar.
Taraflardan biri evlendikten sonra karşı tarafa verdiği bir söz için “o söz, o zamandı” yani “o zaman seni razı edebilmek için öyle söylemiştim” derse, bu durum eşler arasına soğukluk ve güvensizliğin girmesine neden olur. Ve giderek mutluluklarını tehdit eden çok önemli bir sebep haline gelebilir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak; “Uyulması en gerekli olan şartlar, evlenirken ileri sürülen şartlardır” buyurmuşlardır.
6- BİRBİRİNİZİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMADAN OLDUĞUNUZ GİBİ SEVİN VE KABUL EDİN.
Bir zamanlar hayatın her türlü tecrübesini yaşamış bir gönül ehlinin yanına genç biri yaklaşarak ona eşiyle ilgili bir şikayetini anlatmak istemiş. “Eşimi çok seviyorum; fakat portakal yiyişine dayanamıyorum” demiş. Şimdi bu sevgi mi sizce? Gerçek sevgi, karşıdaki insanı bütün alışkanlıklarıyla birlikte kabul eder. Siz biriyle asla bu alışkanlıkları var fakat ileride geçer düşüncesiyle evlenmeyin. Çok büyük bir ihtimalle bunlar değişmeyecektir. Siz karşınızdaki kişiyi iyi ve kötü huylarıyla şimdi olduğu gibi kabul etmelisiniz ki o da sizi olduğunuz gibi kabul etsin. Ha siz kendiniz, sevdiğiniz insan o huyunuzu sevmiyor diye kendinizi zorlayarak değiştirebilirsiniz. Bu sizin bileceğiniz ve yapacağınız bir fedakarlıktır; fedakarlık ise karşılık istemez. Karşıdaki anlayışlı ise işin farkına varır ve kendine çeki düzen verir.
Evlenirken taraflardan biri “Ben böyleyim, karşımdaki beni olduğum gibi kabul etmek zorunda, ama ben onu istediğim biçime sokacağım, istediğim şekilde değiştireceğim” diye düşünüyorsa bu çok büyük bir yanlıştır. Bu şekilde düşünen bir insan fedakarlığı daima karşısındakinden bekleyecektir.
Kendisi davranışlarından, düşüncelerinden, zevklerinden beklentilerinden asla taviz vermeyecek ama karşı tarafın sürekli kendisine uygun şekilde davranmasını bekleyecektir. Çünkü onu istediği biçime sokmayı aklın koymuştur. Üstelik bunu güzellikle yapması gerektiğini de düşünmektedir. O isteyecek ve karşısındaki de değişecektir, işte bu kadar. Eğer bir insan bu düşünce ile evlenmişse, çok büyük sıkıntılar yaşayacak ve daha çok yaşatacak demektir. Mutluluğun sırrı, çiftlerin birbirine değiştirme savaşına girmesinde değil, birbirini oldukları gibi kabul edebilmesinde gizlidir.
A.B.D.’de, 25 yıldır ve daha fazla süredir evli olan ve “yeniden evlenecek olsam aynı insanla evlenirim” diyen çiftler üzerinde yapılan bir araştırmada; ezici bir çoğunluğun (%84) eşlerini iyi yada kötü yanlarıyla değil, onları oldukları gibi kabul ettikleri görüldü.
Başarılı evlilikler konusunda yapılan bir ankette katılımcılardan birisi, “İnsanın evi, utanmadan zayıflıklarını ortaya koyabildiği, garipsenme korkusu duymadan övünebildiği, aşağılanmadan yanlış yapabildiği yerdir” demiştir. Kısaca, evinde ve evlilik ilişkilerinde olduğu gibi kabul edildiğini söylemek istemiştir.
Mutlu bir evlilik yapan bu çiftler, eşlerini oldukları gibi kabul etme bilgeliğini keşfetmiş ve onlarda mükemmeli arama veya değiştirmenin yararsızlığını anlamış insanlardır. H. Norman Wright’ın ifade ettiği gibi “Uyum içinde olan çiftler, aynı davranış ve tutumlara sahip olanlar değil, birbirlerinin farklılıklarını, kabullenme, anlayış ve nihayet saygı süreciyle birleştirmeyi öğrenen çiftlerdir.”

7- EŞ ADAYINIZIN MUTLU BİR AİLEDEN GELİP GELMEDİĞİNİ KONTROL EDİN.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, evlenmede mutluluğu etkileyen faktörlerin en önemlisi mutlu bir aile yuvasından gelmiş olmaktır. Yani bir gencin babası ile annesinin mutlu veya mutsuz oluşu onun gelecekte kuracağı yuvanın da mutlu veya mutsuz olmasına etki edecektir. Çoğumuz küçüklüğümüzde anne babamızın tüm davranışlarını gözlemler, depolar ve evden gelen bu alışkanlıklarımızı yeni kurduğumuz ailemize de yansıtma yoluna gideriz.
Mutlu evlenmelerin pek çoğu anne babası ile mutlu bir hayat yaşayan ailelerin çocuklarınca kurulmuştur.

Ancak ne olursa olsun, evlilikte mutlu olmayı istemek ve bunun için çaba göstermek esastır. Yoksa ne mutlu bir aileden gelme saadeti garanti eder, ne de mutsuz bir aileden gelme aşılmaz bir engel olarak yola çıkar.
8- KENDİNİZİ EVLİLİĞE NE KADAR HAZIR HİSSETİYORSUNUZ?
Psikolojik olarak bireyin kendini evliliğe hazır hissetmesi gerekir. Evliliğe kendini hazır hissetmeyen bireyin bu kararı vermesi ve gerçekleştireceği evliliği sağlıklı bir şekilde yürütmesi daha güç olacaktır. Gerçekleştirilmiş olan böyle bir evlilik çiftlere mutluluk ve doyum sağlayacağı yerde taşınmak zorunda olan bir yük olarak gelecektir.
Evlenecek olan çiftlerin, bu evliliği istemesi ve kendini bu birlikteliği yürütmeye hazır hissetmesi gerekir.
9- ARANIZDA “DENKLİK” OLSUN
Denklik; Eşlerin değişik bakımlardan birbirine eşit seviyede olması durumudur. Eşler arasında daha iyi geçim ve anlaşma olması açısından denkliğe dikkat etmek faydalı ve gereklidir.
“Evlenirken eşinizi seçmede çok dikkatli olun, denginizle evlenin. Çocuklarınızı da denginizle evlendirin.”
Hz. Muhammet (s.a.v.)
a) Dini anlayış yönüyle
Eşlerden birinin dindar olup, diğerinin olmaması durumunda pek çok nokta da fikir ayrılıkları yaşanacak, istek ve beklentiler birbirine zıt olduğu için anlaşmazlılar çıkacaktır. Elbette ki bu durum, evliliğin uyumlu bir şekilde yürümesine engel olacaktır. Çünkü aynı idealleri paylaşan insanlar daha iyi anlaşır ve uyuşurlar.
ABD’ de yapılan 4 araştırmada; Özellikle birlikte ibadet eden ve dini aktivitelere katılmış eşlerde tatmin edici evlilik düzeyleri gitmeyenlere nazaran yüksek bulunmuştur. Eğer eşler arası dini faaliyetleri katılmada anlaşmazlıklar varsa ve uzlaşı yoksa tatmin edici evliliğin düştüğü tespit edilmiş.
Din ve siyaset hayatımızda yeri olan önemli unsurlardır. Bunlar çoğu zaman insanların yaşam tarzını da etkiler. Dolayısıyla farklı görüşlerde olan bireylerin birlikteliğini de olumsuz yönde etkiler. Her ne kadar eşler arsında karşılıklı saygı ve hoşgörüyle bu durum aşılmaya çalışılsa bile , çoğu zaman güçtür.
Evlenecek bireylerin sağlıklı ve uzun ömürlü bir evlilik hayatı sürdürebilmeleri için aynı yada birbirine yakın görüşlere sahip olmaları gerekir.
b) Ekonomik durumu yönüyle
Özellikle yaratılış itibariyle kadın, eşinin kendisine denk veya daha üstün bir kimse olmasını ister. Çünkü bu özelliklere sahip bir erkeği daha çok sayabilir ve onunla daha iyi anlaşabilir.
İş hayatında veya sosyal hayatta çok başarılı olmaya başlayan kadınların beyleri kendi alanlarında aynı ilerlemeyi göstermiyor ise bu durum ilişkilerinde sıkıntılar yaşanmasına neden olacaktır.
Kadınlar kendilerinden daha iyi durumda olan erkeklerle evlenmek isterler. Kadının başarısı erkeğin başarısının önüne geçtiği zaman erkek, kadını “taşıyamaz”. Zaten kadınlar da kendilerinden daha zayıf bir erkeği “taşıyamazlar!” Kendisi kazanırken kocasının kaybetmesi genellikle ona duyduğu saygının azalmasına neden olur. Ona acısa da aşık olmaz. İşte bu nedenle kadınlar sosyalleştikçe erkekler korkuyorlar! Bu durumun çözümü nedir? Ya kadın fedakarlık edip, ondan daha iyi olsa da devamlı eşinin gerisinde duracak ya da eşi kendi işinde sürekli ilerleyecek.
ABD’ de zenciler üzerinde yapılan bir araştırmada; Adamın sosyal statüsü kadından düşükse daha az mutlu oluyorlar ve daha çok çatışma yaşıyorlar.” (Blumstein & Schwartz /1983)
Harvard Üniversitesi’nden Dr. Rosalind Chait Barnett ve ekibi, Massachusetts’te yaşayan ve her ikisi de çalışan 286 evli çift üzerinde 2 yıl süreyle yaptığı araştırmalar sonunda, erkeklerin, eşlerinin kendilerinden fazla kazanmasından hoşnutsuz olduğunu belirledi.
Evlenilecek bireyin birçok açıdan olduğu gibi ekonomik açıdan da aynı yada birbirlerine yakın düzeyde olmaları gerekir. Bu durum evliliğin yürütülmesinde daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
Evlenilecek bireylerin ailelerinin de aynı düzeyde veya birbirine yakın olması gerekir. Ekonomik açıdan bireyler veya aileler arasında büyük ölçüde farklılıklar olması zengin olan tarafın daha düşük ekonomik durumu olan taraf karşısında daha üstün duruma gelmesine neden olabilir. Tarafların bu durumu kabullenmesi ve rahatsızlık duymaması halinde bu durum sorun olarak yansımayabilir. Fakat bu durumun bir yada her iki taraf tarafından da kabullenilmemesi evli bireyler ve aileleri arsında belli sorunların gündeme gelmesine neden olabilir.
Bireylerin ve ailelerin bu duruma bakış açısı ne olursa olsun , bir tarafın zengin diğer tarafın daha az gelirli olması , zengin aile lehinde bir eşitsizliğin gündeme gelmesine neden olur. Eşitsizlik üzerine kurulan bir evlilikte er yada geç birçok sorunun gündeme gelmesi kaçınılmazdır.
c) Eğitim ve kültür farklılığı yönüyle
Çiftler, öğrenim düzeyi, genel kültür durumu ve hayata bakış açları konusunda birbirine yakın olmalıdırlar. Özellikle eğitim durumunun bireylerin sağlıklı bir evlilik sürdürebilmesi üzerinde küçümsenmeyecek ölçüde etkileri vardır. Çiftlerin birbirlerini anlayabilmeleri ve hayatı birlikte paylaşmaları açısından aynı düzeyde eğitime sahip olmaları gerekir.
Bu konuyla ilgili, çok kıymetli bir arkadaşımın itirafı hala hafızamdadır: “Ben üniversite mezunuyum. Hanım ilkokul mezunu. Entelektüel düzeyde ortak konuşabileceğimiz hiçbir konu yok gibi. Hatta televizyonda tartışma programları izlerken ‘Ne anlıyorsun bunlardan’, deyip kapatmak istiyor.”
İkinci evliliğini neden yaptığını Sefa Saygılı Bey’e anlatan şair arkadaşının itirafları da bu konuya ışık tutacak nitelikte:
“Ben her gün en az 2-3 saatimi okumaya ayıran bir insanım. Okuduğum zaman çok değişik kapılar açılıyordu önüme. Ufkum genişliyordu. İşte bunları biriyle paylaşmak istiyorum. Öyle evin dışında birtakım arkadaşlıklara çok vakit ayıramıyorum. Elde ettiğim bilgi ve birikimimi ancak eşimle paylaşabilirim. O ise böyle şeylere hiç ilgi duymuyor. Evet, evime ve çocuklarıma bakıyor. Ama benim üst seviyedeki bu gibi ihtiyaçlarıma yabancı kalıyor.
İşte bir gün sergide dolaşırken sanattan anlayan bir hanımla tanıştım. Kültürlüydü. Ağzı laf yapıyordu. Düşünün, eşim “şairlik karın doyurmuyor, Burak öyle şeyleri” derken bu hanım benim kitapları okumuştu. Edebi yönüme çok saygı duyuyordu. Onunla kültürel sohbetler yapmaya başladık. Bundan çok zevk duyduğumu, adeta yeniden dünyaya geldiğimi fark ettim. Böylelikle onunla evlendim.”
Yüksek öğrenimini bitirmiş, bir bireyle ilkokul mezunu bir bireyin ne oranda bir paylaşımı olabilir? Birbirlerini ne oranda anlayabilirler? Okumayanları küçümsüyor değilim. Çünkü hayat bana Üniversite mezunu olmasına rağmen gelişime ve kendini yetiştirmeye kapalı insanların var olduğu gösterdiği gibi, ilkokul mezunu olmasına rağmen okuyan, düşünen ve araştıran çok kaliteli insanların da bulunduğunu gösterdi. Burada önemli olan çiftlerin oturup konuşacakları, paylaşacakları ve zevkle tartışacakları ortak paydaları olmasıdır. Birbirleriyle aynı dili konuşan ve birbirini anlayan çiftlerin birlikteliğinin daha anlamlı ve sağlıklı olacağı düşüncesindeyim. Böyle bir evlilik her iki birey içinde daha doyum sağlayıcı olacaktır. Aksi halde çiftler evliliği kurulan düzeni sürdürdükleri bir işlev olarak algılayacaklardır.
Paylaşımlarını farklı insan ve nesnelere yönelterek, birbirleri dışındaki bu kişi ve nesneler aracılığıyla doyum sağlamaya çalışacaklardır. Bu durumda bireylerin birbirinden bu alanda uzaklaşmalarına ve ilerde dolaylı olarak bazı sorunlar yaşayabilmelerine neden olabilir. Bu nedenle evlenecek bireylerin aynı veya birbirine yakın eğitim düzeyinde olması daha sağlıklı bir birlikteliği sağlayabileceğini söyleyebiliriz.
10- BEKLENTİLERİNİZİ KARŞILIKLI NETLEŞTİRİN
Eşler arası görüş farklılığı ne kadar azsa evde huzurlu bir ortam oluşması o kadar kolay oluyor. Yani misafir ağırlama, akraba ziyaretleri, çocuk yetiştirme ve buna benzer hususlarda kadın ve erkeğin hemen hemen aynı fikirleri paylaşması gerginliği ve stresi olabildiğince azaltıyor.
Yetiştirilme tarzlarınız ve kişiliğinizden kaynaklanan farklılıklar sizi bazı konularda farklı düşünmeye itmesi gayet normaldir. Ama aile saadetinizi korumak adına birlikte oturup konuşarak hangi durumda nasıl tavır alacağınızı önceden belirlemelisiniz. Ve beklentilerinizi gerçekleşme ihtimali olacak şekilde oluşturmalısınız da çok önemlidir.
ABD’ de yapılan bir araştırmada “Mutlu evlilik yapanların %50’si, gerçekçi beklentiye sahip olduğu” belirlendi.
Evlendiğinizde eşinizden neler bekleyeceksiniz? Bunları mutlaka baştan konuşmalısınız. Çiftler kafalarındaki “eşlerinde görmeyi arzu ettikleri kalıpları” netleştirmelidirler. Her iki tarafta dürüstçe bu kalıbı ortaya koymalıdır. Hatta karşılıklı olarak beklentilerinizi not edin. Böylece “eşinizin beklenti listesini” oluşturmuş olacaksınız. Belki bir kısmını gerçekleştirmek size zor gelecek, fedakarlık yapmanız gerekecek. Bu ne kadar hazır olduğunuzu bir düşünün.
Her çiftin kafasında klişeleşmiş beklentiler vardır. Bunların birbirine uyup uymadığının netleştirilmesi mutlu evliliğin temellerinin atılmasına katkı sağlayacaktır. Çünkü beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklığı başlar. Sevgi giderek nefrete dönüşür.
Aşağıda en çok görülen beklenti kalıplarının bazılarını ve bunların tersi bakış açılarını paylaşıyorum:
- Evin ekmeğini erkek kazanır. (Kadın çalışmak isterse problem yaşanır.)
- Kadın evi çekip çevirir. (Erkeğin katkısı buna pek olmaz. Hatta erkek dağıtır kadın toplar.)
- Cinsel ilişkiler sık ve tatmin edici olmalıdır. (Bu yüzyıl içinde birlikte olabilecek miyiz?)
- Parayı erkek yönetir. (Ben de kazanıyorum.)
- Çocuklar yumuşak bir şekilde disipline edilmelidir. (Şımartırsan çocuk tepene çıkar. Vurdun mu oturtacaksın.)
- Misafir bereketiyle gelir. Eve renk getirir. (Ev de ne varsa götürür!)
- Akrabalar ihmal edilmemelidir. (Akrabalarla fazla yüz göz olmaya gelmez. Gelen bir daha gitmez!)

Çatlayan evlilikleri onaran cümleler

Evliliklerde tartışma kaçınılmazdır. Ama hataları onarmayı bilirseniz, ilişkiniz dinamikleşir. Onarma girişimlerinde anahtar bazı cümleler vardır ki işinizi kolaylaştırır


Radikal Gazetesi'nde Hatice Yaşar'ın hazırladığı Kadın ve Erkek meseleri dizisi, çiftlere ilişkileri konusunda ışık tutan bilgiler ve uzman yorumlarına yer veriyor. Bugün dördüncüsü yayınlanan dizide "evlenmeden önce bir psikologa danış" başlığı var. Bu yazı dizisinde sözcüklerin gücünü gözler önüne seren ilginç bir bölümü sizlerle paylaşmayı uygun bulduk: İşte o bölüm:



Kelimeleri küçümsemeyin




Evliliğin çetin meselelerini kadın gündeme getirirken kocanın bunları tartışmaktan kaçınmasına rastlanma oranı yüzde 80’in üzerindedir. Bu, evliliğin sorunlu olduğuna ilişkin ilk belirti değil; en mutlu evliliklerde de bu geçerlidir. Evliliklerde tartışma kaçınılmazdır. Ama doğru onarma girişimlerini bilirseniz, bu evliliğinize dinamik bir yapı kazandırır.
Onarma girişimlerinde anahtar bazı cümleler vardır. Bunları kullanırsanız işiniz kolaylaşır.

Sakinleşin




Kendimi daha güvenli hissetmemi sağlayabilir misin?

Sakinleşmeye ihtiyacım var.

Desteğine ihtiyacım var.

Şimdi sadece beni dinle ve anlamaya çalış

Onu geri alabilir miyim?

Lütfen daha nazik davran.

Lütfen sakinleşmeme yardımcı ol.

Lütfen sus ve beni dinle

Bu benim için önemli.
Lütfen dinle.

Dur da sözümü bitireyim.

Taşmaya başladığımı hissediyorum



Biraz ara verebilir miyiz?







Özür dilerim




Aşırı tepki verdim. Özür dilerim.

Çuvalladım, kabul ediyorum.

Tekrar denememe izin ver.

Durumu nasıl düzeltebilirim.

Yani diyorsun ki...



Özür dilerim. Lütfen affet.







Dur!




Ben hatalı olabilirim

Lütfen bir süreliğine duralım

Bir ara verelim.

Bana biraz izin ver. Hemen dönerim.

Taştığımı hissediyorum.

Lütfen dur.

Burada anlaşamadığımız konusunda anlaşalım.

Her şeye baştan başlayalım



Konuyu değiştirelim.







Takdir ediyorum




Hatanın sende olmadığını biliyorum.

Bu sorunda benim payım...

Ne demek istediğini anlıyorum.

... için teşekkür ederim.

İyi bir noktaya değindin,

İkimizin de dediği gibi.

Anlıyorum.

Seni seviyorum.

... için müteşşekkirim.

Sende hayran olduğum şeylerden biri de...



Bu senin değil, bizim sorunumuz.

Evliliği dengede tutmak için ipuçları

Evliliğin ilk günlerinden itibaren eşler aileleriyle yeni kurdukları yuva arasında ne kadar uyumlu bir denge kurmuşlarsa evlilik de o kadar sağlam temeller üzerinde demektir. Bu denge için neler yapılmalı?


Uzman Psikolog FARİKA TEYMUR ARTIR'ın önerileri

Bütün evliliklerde eşler ne kadar birbirini sevse ve uyum içinde olsa da ilk yıllardan itibaren çeşitli nedenlere bağlı olarak bazı anlaşmazlıklar ve buna bağlı sarsıcı olaylar yaşanır. Bunun nedeni aileyi oluşturan bireylerin uyum sürecinde oluşu ve kişiliklerine bağlı olarak yaşanan çeşitli olaylar karşısındaki tepki ve davranışlardaki farklılıkların ortaya çıkışıdır.

Bu uyum döneminde her iki tarafın ailesi de önemli rol oynar. Evliliğin ilk günlerinden itibaren eşler kendi aileleriyle yeni kurdukları yuva arasında ne kadar uyumlu bir denge kurmuşlarsa evlilik müessesesi de o kadar sağlam temeller üzerinde demektir. Bu dengenin sağlanmasında şu hususlara dikkat edilmelidir:

YUVA KURMA SORUMLULUĞUNUZ OLMALI

Eşler kendi ailelerine bağımlı değil; bağlı olmalı ve acil durumlar dışında kendine yetebilmelidir. Özellikle evlenecek gençlerin bir aile kurmanın ve yürütmenin sorumluluğunu yerine getirecek kadar donanımlı ve yeterli maddi imkâna sahip olması ailelerinin de sorumluluğundadır.

FARKLILIKLARA SAYGIYLA BAKILMALI

Evliliğin ilk yıllarındaki sorunların çoğu kişisel farklılıklara bağlı yaşanır ve büyüklüğüne ve şiddetine göre bütün evlilik hayatında etkili olur. Çatışma hayatın bir parçası olsa da seviyeli olması önemli. Ailelerin birbirine gösterdiği saygı kadar eşlerin birbirine ve birbirinin ailesine karşı gösterdiği saygı da etkilidir.

Yaşananlar eşe objektif olarak anlatılmalı

Eşler birbirinin ailesine ne kadar iyi olur, birbirlerine sevgi ve ilgi gösterirse o kadar mutlu olur. Kişinin ailesiyle arasında geçenleri anlatması gerekiyorsa objektif olarak anlatması problemleri en aza indirir. Eleştiride ölçüsüzlük ve önyargı ile suçlama savunmaya yol açar.

AİLELER MADDİ BEKLENTİ İÇİNDE OLMAMALI

Bazı gençler kendi yeni kurdukları yuvada ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken bir de ailelerinin onlardan maddi destek beklemesi sıkıntılara yol açıyor. Bazı anne-babalar maddi ihtiyaçlarını karşılama konusunda verici olmak yerine kendileri onlardan beklenti içinde olurlar. Anne, babaların evlatlarından fazla beklenti içinde olmaması, bunun yanında gençlerin de vefalı ve her iki tarafın ailesini ihtiyaç zamanlarında koruyup gözetmesi uyumu artırır ve sorunları azaltır.



EŞLER BİRBİRİNE UYUMLU OLMALI; KİŞİLİK SINIRLARI KORUNMALI

Eşler uyumlu olmaya özen göstermeli, değişikliklere açık davranmalıdır. Her konuda olduğu gibi değişim ve uyum konusunda da ölçülü davranılmalı, kişi kendi sınırlarını iyi belirlemeli, ihtiyaçlarını ve prensiplerini en güzel şekilde ifade etmelidir.

ÇEVRENİN ÖLÇÜLERİNİ DEĞİL KENDİ DEĞERLERİNİZİ BAZ ALIN

Evlilik hazırlığında ve daha sonra ailenin devamında maddi konularda çevrenin ne diyeceğine göre değil ihtiyaçlara göre hareket edilmelidir.

Kişi eşinin haksızlığı önleyeceğinden emin olmalı

Aile üyelerinden haksız bir muameleye maruz kalan kişi, eşinden yardım bekler. Bu noktada haksızlığı önleyecek kişi olarak eşinden destek görmek ister.

Arkadan konuşarak güven sarsılmamalı

Eşinin hoşlanmadığı davranışları kendi ailesine anlatmayı veya şikâyet etmeyi normal bir davranış olarak görmek yanlıştır. Karı-koca yaşadıklarını unutur; ama diğer aile bireyleri anlatılanları kolay kolay unutmaz. Ve bu da aile ilişkilerinin zedelenmesine sebep olur. Aleyhinde konuşulduğunu fark eden eş ise kendini aile içinde yalnız hisseder.

ŞİDDETİN ÜSTÜ ÖRTÜLMEMELİ

Eş veya ailesi tarafından görülen haksız muamele, psikolojik veya fiziksel istismarı yardım almak için anlatmalıdır. Zira biriken ve doğru şekilde ifade edilemeyen öfke ve haksızlığa boyun eğmek sorunların katlanarak büyümesine yol açar.

EŞLER AİLELERDEN BEKLENTİ İÇİNDE OLMAMALI

Gençler de evliliğin gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmek, maddi ihtiyaçları karşılamak için ailelerinden beklenti içinde olmak yerine kendileri de maddi imkanları sağlama konusunda gayret etmelidir.

Arkadan konuşmaları aktarmamalı

Hiç kimse arkasından konuşulup eleştirilmek istemez. Bu tür hatalar evliliğin ilk yıllarında ciddi sorunlara ve sevgi eksikliğine sebep olur.

Eşler birbirinin kıymetini nasıl bilebilir

Ömür boyu mutluluk için eşler şartlar nasıl olursa olsun, birbirlerini üzecek, yıpratacak, manen çökertecek uygulamalardan uzak durmalıdır. Zira, evlenirken Rablerinin huzurunda ömürlerinin sonuna kadar bir arada yaşamak üzere söz vermişlerdir.

Sonradan çıkan her türlü problem bizim için ancak imtihan vesilesidir. Kısmetimize razı olmalıyız ki, maddi-manevi rahat edebilelim. Birinin küskünlüğü ya da yıpranmasıyla ailenin bütün yükü diğerinin üzerine kalır. Ve kırgınlıklar zamanla daha da derinleşir.

Huzursuz ailelerde psikolojik sorunlar daha fazla olur. Eşlerin birbirlerine ilgisizliği karşılıklı ihtimam eksikliğini ve bu da daha kolay hasta olmayı, hastayken daha geç iyileşmeyi netice verir. Eşlerin karşılıklı yıpranması ailenin saadetini kaçırır.

En sevdiğimiz bir eşyayı bile yıpratmamaya özen gösterirken, sokaklarda kullandığımız ayakkabımıza ihtimam göstermeye çalışırken, canımızdan aziz bilmemiz gereken insanlara, ailemize karşı hoyrat davranmamız anlaşılabilir bir şey değildir. Hastalıkların en önemli sebebini moral, yıkıntı oluşturur, bu arada hastalıklar sırasında yeterince iyileşememenin en önemli sebeplerinden biri de moral eksikliğidir. Morali bozulmuş, ümitsizliğe düşmüş insanlar çok rahat hasta olur. Eşlerden biri bir kere hastalığa duçar oldu mu, hastalıklar hastalıkları kovalar ve aileler günlerinin önemli bölümünü hastane önlerinde geçirmeye başlar. Ekonomik yük ve aile düzeninin bozulması da ayrıca önemlidir.



Aile, düello yeri değildir

Kıymeti bilinmeyen, özellikle hanımlar çok çabuk yıpranır. Bunun neticesi de ailede mutsuzluk ve tatsızlıktır. Aile hayatı kısa sürede karşılıklı düelloya döner ve kalp birliği ortadan kalkar. Böyle olunca da Allah’ın rahmeti ve sekinesi o aile üzerine inmez.



Eşler birbirlerini üzmemelidir



‘Duvarı nem, insanı gam öldürür.” demişlerdir. Özellikle hanımlar üzüntüye hiç gelemezler. Çok çabuk hasta olup, hemen manen yıkılıverirler. Üzüntü birçok psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Bu birçok fizikî hastalıkları da tetikler. Mide, bağırsak, karaciğer vs. birbiri ardına alarm sinyalleri vermeye başlar. İmanı sağlam olan ve kul hakkından korkan bir insan ne bir şeye üzülür, ne de karşısındakini üzer.

Ailelerin tek derdi helal lokma olmalıdır. Kul hakkından kaçmaya çalışmak olmalıdır. Muhabbeti ve karşılıklı sevgisi yerinde olan ailelere Cenab-ı Hak bu dünyada da öbür dünyada da karşılığını verecektir. Kalbimiz Allah sevgisiyle dolmalı, hedefimiz kendimizi O’na razı etmeye çalışmak olmalıdır. Müminin tek üzüntüsü olabilir o da Allah’a hakkıyla kul olamamaktır.

Evlilik ve Evlilik Sorunları

Evliliğinizde:

Duygusal uzaklaşma hissediyorsanız

İlişkinizde sevginiz dışındaki öğeler daha ön plana çıkmış ve bundan bir sıkıntı duyuyorsanız

Cinselliğinizde belirgin bir azalma varsa

Tartışmalarınızda boşanma sözcükleri de havada uçuşmaya başlamışsa

Artık evliliğiniz neşe ve canlılık vermiyor bunun hatta tam aksini getiriyorsa.

Kendinizi daha güvensiz hissediyorsanız

Kıskançlık ve şüphelerinizde artış varsa

Artık tartışmalarda karşılıklı taviz vermiyorsanız ve tartışmaları kontrol etmeniz güçleşiyorsa

Eşiniz artık size hediye almıyor yada sizi hatırladığını hissettirmiyorsa

Artık eşiniz dışında bazı erkeklerin çok daha iyi koca olabileceği duygusu yoğunlaşmaya başlamışsa.

Bu on paslı maddenin bir tekinin olması demek evliliğinizin tehlike çanları çaldığı anlamına gelmez.

Her bir maddeyi 1 risk puanı olarak kabul edin ve çıkan puanı 10'la çarpın, çıkan sonuç yüzde cinsinden risk puanınızı verecektir. %50 nin üzerine çıkan durumlar artık belirgin anlamda ilişkide sorun olduğunun göstergesidir. Bu on riskli başlığı düzeltmek ve değiştirmek mümkündür. Değişim yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır.Burada önemli olan değişimin istediğiniz yönde olmasıdır.

Dünyanın en eski ve kalıcı kurumlarından bir tanesidir evlilik. Yüzyıllar boyu değişen dünyamızda, eski Romadan beri kalan en sağlam kurum demek de doğru olur. Eski Romadan beri diyoruz, çünkü bugün ki anlamda evliliğin kurumsal yapısı o günlerde belirlenmiştir. Tabii evlilik sorunlardan uzak değil.

Son yıllarda belki de en çok zorlanan kurumlardan bir tanesi olmuştur. Rakamlar çok yanıltıcı olabilir. Örneğin İngiltere’de evlenen her iki kişiden biri on yıl içinde boşanmaktadır. Ülkemizde ise boşanma oranları yıllık %1 in çok altındadır. Bu rakamsal olarak bizde boşanmanın az olması, Türkiye'de evlilikler daha mutlu anlamına gelmemektedir. Bizde mutsuz ama evli çiftlerin sayısı azımsanmayacak derecededir.

Evlilik aslında birbirinden farklı iki insanın paylaşmaya başladığı yeni bir hayat dönemi olarak değerlendirilir. İnsan hayatındaki her değişim strese sebep olur ancak evlilik gibi köklü değişimlerin yeri daha bir farklı olmaktadır. Şöyle düşünün kültürel olarak aile yaşantısı olarak birbirinden farklı iki kişinin aynı evi aynı zaman ve mekanı paylaşmaya başlamaları hayatınızda ne kadar radikal bir değişimdir.

Hele birde eşinizle öncesinde tam tanışmadığınızı düşünün. Belki de hep güzel saatleri paylaştınız ve birbirinize göstermek istediğiniz yüzünüzü gösterdiniz. Gülünecek neşeli anları paylaştınız. Ancak artık evlisiniz ve iki kişilik düşünmek zorundasınız.

Bu durumda kendinizi kısıtlanmış gibi hissetmeniz gayet doğaldır. Karşı tarafın da aynı duyguları paylaştığını unutmayın. Bunu böyle düşündüğünüzde karşılıklı anlayışla bazı sorunların üstesinden gelebilirsiniz.

Her iki zaman içerisinde çözülecektir. Ancak bunun yanında yeni yaşamınızda sorunlar ortaya çıkabilir.

TİPİK EVLİLİK SORUNLARI:

İletişim kuramama ve uzlaşmada güçlük: Bu problem gerçektende çiftler arasında oldukça sık görülür. Çiftler ya tartışmaz (“nasılsa bir şey değişmiyor”) ya da tartışır ancak uzlaşamaz. Genellikle herkes kendi söylemek istediğini söyler ancak karşı tarafı gerçekten dinlemez. Tartışamayan çiftler için durum daha kötüdür. Çünkü tartışmanın yerini akıl okuma almıştır(örnek: Kadın:Artık bana hiç dokunmuyor. Muhtemelen beni sevmiyor acaba bir başkası mı var? Erkek: Dokunursam gene seks istediğimi düşünecek ve beni reddedecek ben en iyisi televizyon seyredeyim. Kadın: Şimdide televizyonu açtı bu kesin beni sevmiyor, yüzsüzlük etmeyim gidip yatayım. Erkek: Bu saatte yatılır mı, bu kadının bana hiç tahammülü yok.)

Aldatma (sadakatsizlik):

Burada bahsedilen çiftlerden birinin ya da her ikisinin böyle bir deneyim yaşadıktan sonra evliliği sürdürmek zorunda kalması ya da evliliği sürdürmek istemesi durumunda yaşanacaklardır. En sık iki soru; “bu şartlarda gerçekten devam etmeli miyiz?” beni hala aldatıyor mu?

Kaynana sorunu:

Burada asıl sorun çiftlerin kendi aile düzenlerine sınır çizememiş olmasıdır. Böyle bir sorunu batılı literatürde bulmak çok güçtür. Ancak bizler bu sorundan kaynaklanan soruna her gün tahmin edemeyeceğiniz sıklıkta rastlıyoruz.

Bilinen Tipik sorunlar:

Kaynanamla altlı üstlü oturuyoruz. Her şeyimize karışıyor.

Kocam sürekli onlarda yemek yemek istiyor.

Kocam sürekli onlara harcıyor bizle ilgilenmiyor.

Her hafta sonumuzu her tatilimizi onlarla geçirmek istiyor.

Yukarıda bahsedilen sorunlar çoğunlukla evlilikle ilgili ciddi sorunlara neden olabiliyor. Kaynanasıyla rekabet halinde ki bir kadın kocasından bu durumun acısını farklı dolaylı yollarla çıkarmaya (yatakta isteksizlik, farklı önemsiz konulara öfkelenme gibi ) çalışıyor. Bunu da yapamazsa öfkesini ya çocuklarından (dayak vs) ya da kendisinden çıkarıyor olabilir (baş ağrısı,boyun, bel ağrısı, konversif bayılmalar vs).

Yeni yaşamınızda değişen bir şey de artık düzenli bir cinsel yaşamın başlaması. Özellikle toplumumuzda insanların büyük bir çoğunluğu ilk cinsel deneyimlerini eşleri ile yaşamaktadırlar. Daha önce yaptığım bir araştırmada erkeklerin % 40'ı ilk deneyimlerini kendi eşleri ile geçekleştirdikleri görülmüş. Bu oran kadınlarda daha da yüksek çıkmıştır.

Dolayısıyla tecrübesiz iki insanın bir araya gelmesi üstelikte yanlış bilmeleri nedeniyle bazı cinsel sorunlar da karşımıza çıkmaktadır.

En sık, evliliğin ilk günlerinde cinsel birleşmeyi başaramama karşımıza çıkmaktadır. Bunun temelinde bazı törelerinde etkisi vardır. Kapıda birileri sizden haber beklerken sınavdaki bir genç gibi performans kaygısı yaşayan ve cinsel organında sertleşme sorunu yaşayıp ilişkiye girmeyenlerle sıkça karşılaşmaktayız.

Bazen de cinsel ilişkide yaşayacağını sandığı için kendini aşırı kasan ve bu nedenle ilişkiyi başaramayan genç kızlarla da karşılaşmıyor değiliz. İlişkiye müsaade etmeyecek kadar vajina kaslarında kasılma ile giden duruma ise vaginismus diyoruz.

Bu ve buna benzer cinsel içerikli aksaklıklar evlilikte eşleri dışa yöneltmekte yani sadakatsizliğe itmektedir.Sevgiyi ve ilgiyi dışarıda arayan eşler bunu bazen zina bazen de duygusal olarak aldatmaya çevirmektedir.İstatistiklere göre evli erkeklerin %35 i eşlerini aldatmaktadır.Bu oran kadınlarda biraz daha az olmakla birlikte azımsanacak bir rakamda değildir.Bu tür dışa açılımlar eşler arasındaki bağı azaltmakta ,birlikteliği zorunluluğa çevirmektedir.Sadece eşe değil çocuklara olan ilgide azalır.Özellikle duygusal aldatmalarda eşlerin yaptığı her şey göze batar,bir beğeni eksikliği ortaya çıkarır ki buda kavgayı kaçınılmaz kılar.

Evlilik sorunlarının başında ülkemizde özellikle ekonomik sorunlar gelmektedir.Ekonomik olarak zayıf olan evliliklerde sorun çıkma yada sorun yaratma olasılığı ekonomik yönden güçlü bir evliliğe göre daha fazladır.Maddi olarak sıkışan çiftler bir savunma mekanizması olarak saldırganlıklarını birbirlerine yöneltirler.Böylece eşler arasında gerginlik ve sürekli birbirlerine güvensizlik ve suçlamalar yaparlar.Buda evliliğin geleceğini tehlikeye düşürür.

Evlilik içinde çok çeşitli varyasyonlarda sorunlar çıkabilmektedir.Bunda en büyük sebep sevgi azlığı, kurum içi demokrasi ve saygı azlığı , eşlerin depresif düşünce modu , anlaşamamazlık , çocuk sorunları , ailelerin baskısı gibi çeşitlilikler gösterebilmektedir.Bunlarda özellikle tarafların aileleri birçok soruna neden olabilmektedir.Öyleki ülkemizde gelin-kaynana sürtüşmesi yıllardan beri bir sorun yumağı olmuş sonu ölümlere varan birçok anlaşmazlık çıkarabilmiştir.

Evlilik sorunlarında diğer önemli bir nedense eşlerden birinin özellikle erkeğin alkol ve kumar alışkanlığıdır.Bu durumda kadın mağdur durumlara düşmekte ve evliliğe sorunlar silsilesi oluşturmaktadır.Ancak kronik bir alkol yatkınlığı yoksa erkeğin alkole yönelmeside yine evlilik içi bir sorundur.

Aile içi şiddet, eşe ve çocuklara uygulanması açısından büyük önem taşımaktadır.Yine aile içi ensest ilişkiler , çocuk istismarları evlilik sorunlarının en kirli yüzüdür.

Genellikle evlenirken kurdukları hayaller ve hayat beklentilerini evlilikte gerçekleştiremeyen insanların evlilik yaşamları sürekli olarak sorunlu geçer ve sonu büyük olasılıkla boşanmayla biter.Evlenmeden önceki duygusal hazırlık süresinde birbirlerini iyice tanımadan evlenen çiftler anlaşamama gibi bir sorunla karşı karşıya kalırlar.Evlendikten sonra iki kişilik düşünmek zorunda kalan eşelere ağır gelen bu durum kişinin kaçınma-yaklaşma anksiyetesi yaşamasına neden olur.Özellikle özgürlüklerin kısıtlanması kişide içten içe bir öfke ve isyan oluşturur.Eğer eşe duyulan sevgi bu öfke ve isyandan aşağıda kalırsa evlilikte sorunlar baş göstermeye başlar.Bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu eşler arası açıklık,doğruluk ve yalınlıktır.Sorunlarını açıkça ve objektif olarak paylaşan çiftler bu sorunları çok rahat aşarlar.Ancak evlilik içinde eğer demokratik bir ortam ve kişisel haklara saygı yoksa zaten bu paylaşımın oranı oldukça düşmektedir.Buda çözümlenemeyen sorunlar anlamına gelmektedir.

Tüm bu durumlar bazen kendiliğinden çözülebilir ancak bazen de çözümlenemeyen basit sorunlar ayrılmaya varacak nahoş durumlarla karşımıza çıkmaktadır. Eğer bir iletişim sorununu kendiniz çözemeyecekseniz sorunun çözümü için bir profesyonele başvurmaktan çekinmemelisiniz.

Evlilik sorunları

Özellikle ülkemiz gibi ailesel bağların ve toplumsal yaşantının kişilerin davranışlarında etkili olduğu toplumlarda erişkin yaşlara gelen kişiler evlenerek hayatlarını sürdürmektedirler. Her ne kadar “dışı sizi, içi beni yakar” deseniz de yurt dışında yapılan çalışmalara göre 45-65 yaş grubunda evli erkeklerde, aynı yaş grubundaki bekar ve birlikte yaşayan erkeklere göre , 10 yıl içinde ölüm oranları iki kat daha az bulunmuştur. Evli erkekler daha uzun yaşama şansına sahip bulunmaktadırlar.

Evlilikte en önemli sorunlar arasında eşler arası iletişim süresi ve kalitesinin eksikliği, kendi aileleri ve eşlerinin aileleri ile olan ilişkileri, toplumsal hayata yönelik davranış ve hissedişleri, ekonomik sorunlarla başa çıkabilmeleri, mesleki durumları sorunlarını çözmede kullandıkları yollar, eğer çocukları varsa onların bakımı ve yetiştirilmesindeki farklı bakış açıları, ve cinsel hayatlarındaki yetersizlikler ve uygunsuzluklar sayılabilir.

Evliliklerdeki sorunlar hamilelik, düşük ya da kürtajlar, çocuk sahibi olma, ağır hastalıklar, hastanede yatırılma, yoğun ekonomik sıkıntı dönemleri, mesleki konumdaki değişimler, yeni bir yerleşim yerine taşınma (özellikle bizim toplumumuzdaki ataerkil yaşam düzeni, ekonomik sorunlar , evlenen gençler ve ebeveynleri arasındaki sınır sorunları nedeniyle evlendikten sonra gençlerin erkek tarafıyla ya da onlara çok yakın bir yerde yaşamaları şeklinde), emeklilik gibi kişilerin hayatını etkileyebilecek pek çok değişim sonrasında başlayabilmektedir.

Kişilerin çocuklarının hastalanmaları ya da daha ağırı çocukların kaza ya da hastalık sonucu ölümü sonrasında da boşanmalar artmaktadır.

Evlilikte sorunlara yol açan cinsel sorunlar: Kadınlarda vaginismus, anorgazmi ; erkeklerde erken boşalma ve erektil (cinsel organda sertleşme)fonksiyon bozuklukları sayılabilir. Bunlar yüksek olasılıkla psikolojik kökenli olup, tedavi edilebilir sorunlar arasındadır. Eğer kişilerde eşcinsel bir yönelim varsa ve buna rağmen toplumsal baskılar yüzünden evlilik yoluna gidilmişse, sorunların çözümü zorlaşmaktadır. Toplumumuzda sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha önce, hatta çocukluk döneminde yaşanan tacizlerle ilişkili olabildiği gibi, aile içinde cinsel bilgilerin ebeveyn tarafından doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan dolma yanlış bilgilerden edinilmesi, ailede karşı cins ile iletişimin katı bir şekilde sınırlandırılması ve korkutulması ile gelişebilmektedir. Gençler bu nedenlerle genellikle evlendikleri zaman karşı cinsle ilk cinselliklerini yaşamakta, bu da aşırı heyecan, performans kaygıları ve korku ile sorunlu cinsel girişimlere yol açmaktadır. Bazen de gençler arkadaşlarının ya da bazı akrabalarının telkini ile paralı uygunsuz cinsel ilişkilere girip, ilk deneyimlerde olumsuz yaklaşımlarla karşılaşmakta, bu durum kendi performans kaygılarını arttırmaktadır. Bireyler cinsel açıdan sorunlar yaşıyorsa, bunların tedavilerini birlikteliklerinin erken aşamalarda yaptırmalı bugünkü işlerini yarına bırakmamalı ve eşlerini yıpratmamalıdırlar. Cinsellik sıklığı ve şekli her iki kişinin ortak isteği doğrultusunda olmalıdır. Cinsellik sevgi ile birleştirilmeli , mekanik bir eylemden çok, adeta bir güzel sanatlar gösterisi şekline dönüştürülmelidir.

Farklı sosyokültürel düzeyler: ( farklı dinler, milletler, mezhepler,farklı sosyoekonomik düzeye sahip aile yapıları gibi) birbirlerinden çok farklı sosyokültürel değerlere ve yargılara sahip olduklarından evlilik sorunları yaşayabilirler. Bireyler çevreden gelebilecek baskı ve zorlamalara göğüs gerecek yapıda değiller ve bunun için gerekli maddi ve manevi güçte değillerse ,birbirlerine ve evliliklerine sahip çıkamayabilirler. Ancak her ikisi de çevrelerine gerekli sınırları koyabilmek için yeterli birikime ve kişilik yapılarına sahipse, evlilikleri çok mükemmel de olabilir

İletişim düzeyleri: Eşlerin birbirleriyle kurdukları sözel ve vücut dili olan iletişim

(birbirleriyle az konuşmaları, dertlerini paylaşamamaları gibi) yetersiz ve kalitesizse gene evlilik sorunları erken dönemlerde başlayabilmektedir. Eşler birbileri yanında ağlayabilmeli, sevgilerini her şekilde dile getirmelidirler. “Seni seviyorum” demenin sözel olmayan binbir çeşit yolu vardır ( ufak bir hediye, değişik bir yemek, ona yollayacağınız güzel bir yazı ya da resim, eşinizin sevdiği bir demet çiçek, hafta içi ya da sonu birlikte yapacağınız ufak bir gezi vb.) Sabah ayrılırken birbirinizi öperek, başarılar dilemek, eşiniz eve geldiğinde kapıda sevimli bir yüz ifadesi ile , güzel giysiler içinde karşılamak, bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca eşler birbirlerine sadece kendilerine ait, birbirlerinin hoşuna giden bir takım güzel hitaplarla seslenmeyi alışkanlık haline getirmelidir ( bir tanem, bebeğim, aşkım vb). Eşler beyinlerini ayakları altına almadıkları sürece bunları bulabilirler. Ancak beyinlerimizi çöpe atmamız,ne yazık ki televizyonla aşırı derecede haşır neşir olmak, anlamsız gururlar şeklinde bunun en çok görülen sebeplerden biri olmaktadır.

Her evlilik aslında bir konfederasyon modelinde olmalıdır. Eğer çiftleri oluşturan bireylerden biri diğerinin haklarını çiğniyorsa, onun özgürlük alanına müdahale ediyorsa, kararlar sürekli tek tarafın isteği doğrultusunda alınıyorsa, evlilikler çıkmaza girmektedir. Her kurum gibi evlilik de demokratik bir şekilde yürütülmelidir.

Zamanın paylaşımı :Evliliklerde bireyler sürekli olarak herşeyi birlikte yapmak zorunda olmamalıdır. Mutlaka birlikte vakit geçirecek aktiviteler de olmalıdır ancak bireyler zaman zaman kendi arkadaşları ve çevreleri ile de birbirlerinden ayrı zamanlar geçirebilmelidirler. Bu bazen orkestrayı dinlemek bazen de tek bir enstrümandan oluşan solo albümleri dinlemek gibidir. Kişi kendine tanıdığı hakların aynısını eşlerine de tanımalıdırlar. Aksi halde efendi-köle ilişkisi olur ve bu ilişkilerin temeline dinamit koymak ile eşanlamlı hale gelir.

İş ve çevrenin aile hayatınıza olumsuz yönde etkilerinin engellenmesi: İnsanların günlük hayatları bir parça sirklerde göstericilerin 4-5 topu bir arada havada döndürmesi davranışı gibidir. Her top belli bir sürede elde tutulmalı yada dokunmalı ve birbirleriyle aynı hız ve doğrultuda atılmalıdır. Toplardan birisi elde fazla tutulur ya da yavaş atılırsa, diğer toplarda düşmektedir. Benzer şekilde eğer kendine, eşine, mesleğine ve çevresine yeterli zamanı ayırmazsa, bunlardan biri bile aksasa diğerleri de zaman içinde zarar görmektedir. Gene benzer şekilde sadece arkadaşlarınızı ön plana alıyor, eve geç geliyor, eğlencenizin tümünü eşiniz olmadan yapıyorsanız gene sorunlar yaşayabilirsiniz. Mutluluğunuz başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulmamalıdır. Herkesin yeri ayrıdır ve hiçbiri diğerlerini yok etmemelidir. Aşırı işle haşır neşir olmak evinizi ihmal etmenize yol açıyorsa, iyi bir eş ve iyi bir anne-baba olamazsınız. Bunun faturasını da uzun erimde çok daha pahalıya ödersiniz. Evlilik sorunları, çocuklarınızla sorunlar, sağlık sorunları ile karşılaşabilirsiniz. İşte yaşanan sorunlar eve, evde yaşananlar işe taşınmamalıdır. Çevrenizden duyduğunuz herşeyi eşinize, eşinizden duyduğunuz herşeyi de çevrenize taşımamalısınız. Aksi halde çözümü çok zor düğümler atarsınız Evin maddi gereksinimlerini karşılamak işin sadece bir yönüdür. Evin manevi, sevgi gereksinimi de karşılanmalıdır. Eş ve çocukların sadece paraya değil sevgiye de gereksinimi vardır.

Sadece eşe yoğunlaşmak: Bütün hayatınızı da eşinizin üzerine kurmamalısınız, herşeyi ondan beklememelisiniz. Kendiniz de yaptığınız uğraşlar ve çevrenizle ilişkilerinizden doyum sağlayabilmelisiniz. Aksi halde eşinizi kıskanır, onun hayatını kısıtlamaya başlarsanız evliliğiniz tehlikeye girer. Kendi yağınızla kavrulmayı da öğrenmelisiniz.

Eski konumdan (çocukluk) yeni konuma (erişkinlik) geçişin idraki: Artık siz yeni bir ailede yaşıyorsanız o kurumun sağlığı için ,gelecekte sizden daha kültürlü,sağlıklı ve mutlu yetiştireceğiniz kişiler için mücadele etmelisiniz. Hayatınızın daha yüksek bir olgunluk basamağını aşmış bulunmaktasınız. Buna rağmen hala eski evinizin küçük çocuğu gibi davranırsanız, anne-babanızın sizin hayatınızı istedikleri gibi karışıp yönlendirmesine izin verirseniz, kendi prensipleriniz ve yöntemlerinizle hayatınızı sürdüremezseniz gerekli olgunluğa ulaşamamışsınız demektir, bu da evliliğinizin kalitesizleşmesini sağlayacaktır. Kendini evlilik için yeterli olgunlukta hissetmeyen ya da bu olgunluk düzeyine ulaşamamış kişiler evlenmemelidirler.

Birbirini tanıyabilmek ve maske takmamak: Özellikle kırsal kesimlerde erişkin döneme gelen kişiler, ailelerinin kararları doğrultusunda birbirlerini yeterince tanımadan evlenmektedirler. Bazı durumlarda ise aile baskısı ile hiç karşı cinsten arkadaşı olmayan kişiler görüşüp tanıştıkları ilk kişi ile evlenmektedirler. Bu durumlarda kişiler kendi gerçek özelliklerini saklamakta ve karşılarındakini maskeler takarak aldatmaktadırlar. Bunlar sonucunda “cicim aylarının bitiminde” sorunlar başlamakta ve fertler “bu benim sevdiğim kişi değildi” diyebilmektedirler. Ya göründüğü gibi olmak, ya da olduğu gibi görünmek en insancıl yaklaşımdır.evlilik öncesi kişiler birbirlerine karşı açık olmalı ve olumsuz taraflarını görebilecek sürede ve kalitede konuşabilmelidirler.

Sınırlarınızı belirlemek ve korumak:Toplumumuzda gençler genellikle evlenene dek aileleri yanında yaşamaktadır. Bazı durumlarda evlenecek çağa gelen gençler babalarının yanında çalışmaktadırlar. Bu gibi durumlarda gençler yeterli güce sahip olamamakta ve adeta onların eline bakar duruma gelebilmektedirler. Anneler çocuklarını aşırı kollayıcı olmakta ve onlarda bağımlı bir kişilik oluşturarak, kendi başlarına yaşayabilme becerilerini ellerinden almaktadırlar. Bu gibi durumlarda aileler gençlerle aynı dairede ya da apartmanda yaşamakta, gençlere sık sık müdahale etmektedirler. Bu gibi hallerde sınır sorunları yaşanır ve baba-oğul, gelin-görümce, gelin-kaynana çekişmeleri, damat- kayınpeder ya da eltiler arası geçimsizlikler yaşanabilmektedir.

Evlilik dışı cinsel ilişki: Evliliklerde çiftlerden herbiri kendini yenileyebilmeli, hayatlarını tekdüzelikten koruyabilmelidir. Birbirlerini onore etmeli, birbirlerinin zevklerini küçümsememeli, fikirlerine saygı duymalı, bakımlı olmalı ve ortak plan ve hedefleri olmalıdır. Kişiler kendilerine değer vermez ve bakımlı olmazlarsa, ev içinde sevimli , anlayışlı bir ortam oluşturamazlarsa ya da kendilerinde doyumsuzluklar varsa , evlilikdışı cinsel birlikteliklere girişebilirler. Kimse kimsenin başkasından kaptığı mikropları paylaşmak zorunda değildir. Bu durumda kişiler kuruma ihanet ediyor demektir Aldatmanın özrü yoktur ancak, sebepsiz sonuç da olmaz. Her iki tarafta istiyorsa, sorunların altyapısına inecek derinlikte terapiler yapılmalıdır. Ancak elemanlardan biri buna isteksizse , boşanmaya kararlı ise, zorla güzellik olmaz.

Uygunsuz beklenti düzeyleri: Fertler birbirlerinden çok büyük beklentiler içinde de olamamalıdır. En mükemmel aşk, sürekli olarak eğlence içinde kahkahalar içinde yaşama beklenmemelidir. Bu şekildeki ayağı yere basmayan aşırı romantik beklentiler sizi hayal kırıklıklarına uğratabilir. Histrionik kişilik özellikleri olan kişiler sürekli olarak aranılmak, aşırı düzeylerde desteklenmek ve eşlerinin yanında sürekli olarak bir numara olmak isterler. Oysa evlilik bir çocuk oyunu değildir, kişi çevresine , işine de zaman ayırmalıdır. Evlenerek başkasının özgürlüğünü tamamen satın alamazsınız. Özellikle kızlar ailelerinin içinde bulundukları gergin ilişkilerden ve zor ekonomik durumlar nedeniyle erkenden evlenebilmekte ve gerçekçi olmayan beklentileri nedeniyle “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” gibi daha olumsuz durumlar içine düşebilmektedirler. Sadece duyguları ile hareket edenler hüsrana uğrarlar duygular ve mantık elele yürümelidir.

Otorite mücadeleleri: Evlilik bir güç mücadelesi, meydan savaşı değildir. Herkes kendi alanını korumalı ve birbirine yaptırımlarda bulunmamalıdır. Tabii ki, bunun olabilmesi için fertlerin kişilik sorunlarının olmaması gerekir. “Hep ben haklıyım, o haksız, en doğruyu ben bilirim, benim sözüm kanun” şeklindeki yaklaşımların olabildiği narsisistik ve aşırı düzen ve katı prensiplerle donatılmış olan obsesif kişilikler bir diğerinin üzerinde otorite kurmaya çalışabilir. Bu da sürekli olarak sürtüşmelere yol açar. Evlilik bir meydan savaşı değildir. Bu şekilde elde edilebilecek bir zafer de ancak Pirus savaşı zaferi gibidir. İki tarafta mücadeleden kırılır. Kazanan olsa bile sağ kalan çok az olduğundan zaferin anlamı kalmamıştır.

Kadınların biyolojik ve ruhsal olarak zayıfladığı dönemlerin anlayışla karşılanması: Hamilelik ve emzirme dönemi kadınların en fazla zorlandıkları dönemler arasındadır. Ayrıca kadınların ayda bir yaşadıkları mensturasyon (adet) dönemleri kendileri için hem kan kaybının getirdiği halsizlik. Hem de o dönemde yaşadıkları hormonel fırtına da demeyelim,kasırgalar onları strese karşı çok zayıf hale getirir.Bu zamanlarda erkeğin eşini daha anlayışla karşılaması, evle ilişkisini daha da çok arttırması, yükleri omuzlaması gerekir. Eğer babalık ya da anneliği kaldıramayacak olgunlukta hissediyorsanız, çocuk sahibi olmamanız gerekir. Gene zor ekonomik dönemler yaşanıyorken birbirinizi mutsuz edecekseniz, evlenmemeniz gerekir. Sinirlenince öfkenize hakim olamıyorsanız ( ki ileri dönemde kalp-damar sorunlarınız olacak demektir), eşinize ya da çocuklarınıza şiddet uyguluyorsanız, sıkıntılar sonrası içki ya da bağımlılık oluşturan maddelere boyun eğiyorsanız gene evliliği hak etmiyorsunuz demektir. Elbette ki eşinizde görüp hoşlanmadığınız bazı özellikleri, içinizde patlama yapmasını beklemeden söylemelisiniz. Ancak bunu yaparken ifadeleriniz ve vücut dilinizi sakin tutmanız, mantığı rafa kaldırmayıp, aşırı duygusal olmadan hareket etmelisiniz. Eğer züccaciyeci dükkanına giren bir fil gibi davranırsanız, bu davranışınız amacından uzaklaşır ve haklıyken haksız duruma düşersiniz, evliliğinize zarar verirsiniz. Unutmayın ki, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. Çocuklarınız yaptıklarınızı görüyor, bugün başkasına yaptıklarınız yarın size uygulanabilir, rüzgar eken fırtına biçer.

Sorumluluklarını bilmek:Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş vb. tek kişinin sorumluluğu değildir. Eğer kadın da çalışıyorsa, ev işlerinin yapılmasına erkek de katılmalıdır.çocuğun bakımı sadece anneye yüklenmemelidir. Eşiniz ve çocuğunuzla gelecekte kurmayı düşlediğiniz güzel günlerin temelini çok erkenden atmazsanız, gelecekteki güzel günleri sadece hayalinizde yaşatacaksınız demektir. Evli çifti oluşturan her bir eleman bu sorumluluklara katılmalı, görevini ihmal etmemelidir. Ne ekerseniz onu biçersiniz.

Kendinizi feda ederek, çocuklarınız için evliliği hasbelkader sürdürmek: Sadece “çocuklarım annesiz ya da babasız büyümesin” diye evliliğinizi sevgi olmadan sürdürüyorsanız, sorunlu bir evlilik yaşadığınızdan dolayı da çocuklarınız ruhsal olarak olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Anne,babanın maddi olarak aralarında olup, manevi olarak yanlarında olmaması çocuklar için daha da örseleyici olabilir ve onların da kendi evliliklerinde mutsuz olmalarına yol açabilirsiniz. Bazen ayrı ama mutlu ebeveynler, birarada hergün mutsuz çiftlerden daha iyi çocuklar yetiştirebilirler. Çocuğunuz için her türlü olumsuzluğa rağmen evliliğinizi sürdürmek erken yaşta tükenmenize yol açabilir ve aslında çocuklarınıza daha az yardım etmiş olursunuz.

Alkol, uyuşturucu madde ve kumar gibi alışkanlıklar: Eğer eşlerden birisi bu tür bir alışkanlık içinde ise bunlar maddi, manevi, sosyal ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiğinden evliliğin güzelliğini bozmaktadırlar. Bu durumların varlığı çoğunlukla boşanmalara yol açabilmektedir. Geçmişten gelen birikmiş sorunlarınızın ve günlük mutsuzluklarınızın çözümünü bu tür zararlı alışkanlıklar yerine bir psikiyatra terapiye giderek sağlamalısınız.

Kendi mutluluğunuzun anahtarı sizdedir:Evlilik akıllı,duygulu,dürüst ve adil insanların işidir. Eğer kişiler kendilerini karşılarındaki yerine koyamıyorsa yani empati yapamıyorsa, hep ben haklıyım, eşim haksız diyorsa, suçu karşısındakilere atıyorsa ( ki bu kişilik bozukluklarının bir kriteridir), kendine düşen sorumlulukları yapmıyor, çözmek için çaba sarfetmiyorsa, evlilik için yeterli olgunlukta değilsiniz demektir ve evliliğiniz yıkılmaya mahkumdur. Sıklıkla çiftlerden biri daha çokça da kadınlar vücutsal yakınmalarla , bayılma ve sinir krizleri ile hastane acil birimlerine taşınır, doktor doktor dolaştırılırlar. Bu dönemlerde sedece onun değil,sizin de vücutsal ya da ruhsal sorunlar yaşamanız doğaldır. Keskin sirke küpüne zarar verir bu davranışlarınız sizin mide-barsak sistemi, cilt sorunları, cinsel sorunlar, kalp-damar sistemi sorunları gibi psikosomatik sorunlar yaşamanıza yolaçacaktır.Bazen de bu gibi durumlarda kadınlar bir yere dek sineye çekebilir, eşlerinin yaşı emeklilik yaşına gelinceye dek bekler ve sonrasında işler tersine döner. Bu kez kadınlar erkeklerden evin egemenliğini alabilir ve “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” atasözündeki gibi yılların intikamını alabilirler.

Son söz olarak ölümden başka herşeyin çözümü vardır. Hayatta en kötü şey ileride geçmişte yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız için “keşke” ile başlayan sözler söylemenizdir. O yüzden ne yaparsanız yapın, geleceğinizi akıllıca düşünüp, iyice emin olduğunuzda yapmanız gerekir. Herşeye uzun erimli olarak bakın, ufak şeylere odaklanmayın. Ayrılmadan önce de birbirinize değişmek için son bir şans verin, öğrenmenin yaşı ve mekanı yoktur,insan gelişen bir varlıktır, bir psikiyatr ile evlilik terapilerine başlayın. Hepinize daha kaliteli birliktelikler ve bizden daha uygar çocuklar yetiştirebilmeniz dileklerimle. .

11 Haziran 2009 Perşembe

Demirdökümden yaz kampanyası

Demirdöküm A serisi klimaları kapsayan kampanyası, kredi kartına peşin fiyatına 12 taksit avantajı sunuyor...

Demirdöküm A serisi klimaları kapsayan kampanyası, kredi kartına peşin fiyatına 12 taksit avantajı sunuyor.

DemirDöküm 2008 yılında hizmete açtığı 10 bin metrekare alana kurulu klima fabrikasıyla, güçlü marka imajı ve güçlü yetkili satıcı - servis ağı ile sektörünün lider markalarından biri haline geldi.

DemirDöküm, klima üretim gamında diğer firmalardan farklı olarak, sadece A sınıfı split klimaları bulunduruyor. Değişen konfor ihtiyacı ve müşteri beklentilerini göz önünde bulunduran DemirDöküm, duvar tipi split klimalara ek olarak, salon, yer-tavan, kaset, gizli tavan tipi ve kanallı split klimalarla sektörde yerini aldı.
Soğutma ve ısıtma kapasitesi 9.000 Btu/h – 24.000 Btu/h aralığında olmak üzere 4 ayrı modelde üretilen DemirDöküm A Serisi duvar tipi split klimalar: gerek soğutma gerekse ısıtma konumunda A enerji performansı ile çalışıyor. Böylece, ortam havası etkili bir şekilde iklimlendirilirken enerji sarfiyatı minimumda kalıyor.

3 yıl garantili
A Serisi duvar tipi split klimalar “Jet Cool” özelliği sayesinde ortam sıcaklığının kısa bir sürede istenilen konfor şartlarına ulaşmasını sağlıyor. Cold Catalytic Filtre sayesinde kötü kokular önlenerek ortamda temiz ve ferah bir hava sağlanır.

Isıtma-soğutma sektöründe 55 yıllık bir bilgi ve deneyime sahip olan DemirDöküm, tüketici beklentilerine en iyi şekilde cevap vermek için geniş ürün gamıyla, yurt genelinde 227 adet yetkili satıcı, 2 bin adet satış noktası ve 330 adet yetkili servis ağı ile tüm ürünlerine 3 yıl garanti veriyor.

Klima seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar
Değişen iklim koşulları, artan konfor talebi ve müşteri beklentilerine paralel olarak klima sistemleri her geçen gün daha yaygın bir kullanım alanı buluyor. Bir ortamda konfor şartlarının uygun şekilde sağlanabilmesi için o ortamı iklimlendirecek cihazların doğru olarak seçilmesi çok önemlidir. Doğru cihazların seçilebilmesi için öncelikle ihtiyaçların ve mevcut ortamın net olarak analiz edilmesi gerekiyor. Klima seçiminde dikkat edilmesi gereken temel noktalar şunlardır:

Doğru Keşif - Montaj Hizmeti ve Bakım: Yanlış yere monte edilmiş veya kapasitesi gereğinden büyük seçilmiş bir klima fazladan enerji sarfiyatına yol açarken gereğinden daha küçük seçilen bir klima ise kapasite yetersizliğinden dolayı beklenen verimin alınamamasına sebep olur. Bu nedenle ön keşfin ve montaj hizmetinin, konusunda uzman bir yetkili servis tarafından yapılması çok önemlidir.

Ürünün Bakımı: Klimaların yıllık bakımlarının uzman yetkili servislere periyodik olarak (yılda bir kez) yaptırılması gerekmektedir. Düzenli olarak bakımı yapılan bir klimanın hem çalışma performansı artar hem de daha az enerji harcar. Ayrıca, klimalarda kullanılan filtrelerin düzenli bir şekilde temizlenmesiyle mikrop, bakteri gibi zararlı mikroorganizmalar ve toz partiküllerinin ortama yayılmasını engellenebilir. Böylece iklimlendirilen havanın kalitesi artar, sağlıklı ve konforlu bir yaşam alanı sağlanmış olur.

Enerji Tasarrufu: Çeşitli yasal düzenlemelere rağmen piyasada halen E veya F sınıfı gibi düşük verimli cihazlar bulunmaktadır. Klima alırken düşük enerji sarf eden yüksek verimli A enerji sınıfı ürünlerin tercih edilmelidir.

Klimanın Doğru Şekilde Kullanımı: İnsan sağlığı açısından en uygun iklim koşulları, ortamın 20 – 27 0C sıcaklık ve % 40 – % 60 nem oranında tutulması ile sağlanır. Tüketicilerin bu konfor parametrelerini tercih etmeleri ürünlerinden maksimum verimi elde ederken enerji tüketimini artırmaktadır.

Satış Sonrası Hizmetler: Bir klimanın ekonomik ömrü yaklaşık 10 yıldır. Klima satın alırken dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de markanın satış sonrası hizmetlerindeki uzmanlığı ve güvenilirliliğidir. Ürünü tüketiciye ulaştıran firma; müşteri odaklı çalışmayı ilke edinmiş, tüketiciyi hem satış öncesi hem de satış sonrası bilgilendirebilen, ürünün arızalanması durumunda acil müdahale edebilecek yaygın servis ağına sahip, ürüne 10 yıl yedek parça temin garantisi verebilen, yerli üretimin verdiği avantajla ekonomik yedek parça fiyatları sunabilen bir firma olmalıdır.

Evinizdeki Electrolux, Paris’e Götürüyor

Beyaz eşyada dünya markası Electrolux, 90. yılını kutlarken, sevincini sizlerle de paylaşıyor. İlk kez bir elektrikli süpürgeyle evlerimize giren Electrolux, 90’ıncı yaşının şerefine emektar ürünlerini hala kullanan ya da evinde bulunduranları ödüllendiriyor.

Electrolux’ün 90. yıl kutlama etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen ve 90 gün sürecek yarışmaya, en az bir Electrolux, AEG ya da Zanussi ürünü olan ve bir fotoğrafla beraber, ürünle ilgili hikayesini gönderen herkes başvurabiliyor. İster çeyizinizden bir çamaşır makinesi, isterse anneanne yadigarı bir yoğurt makinesi, ya da babanızın yurtdışından getirdiği elektrikli süpürgeyle bu yarışmaya katılabilirsiniz. Electrolux 90’ıncı Yıl Yarışması’na katılmak için ürününüzün bir fotoğrafını ve onunla ilgili hikayenizi, adınızı, soyadınızı, adres ve telefon bilgilerinizi 19 Ağustos 2009 tarihine kadar 90.yil@electrolux-servis.com ya da 90. Yıl Yarışması – Tarlabaşı Bulvarı, No: 35 Taksim İstanbul adresine göndermeniz yeterli.

Büyük Ödül: Paris Seyahati ve Tüm Beyaz Eşyaların Yenilenmesi
Yarışma jürisi Türkiye’nin dört bir yanından gelecek başvuruları ürünlerin yaşına, orijinalliğine ve sahibinden gelen yazıya göre değerlendirip, kazanan 3 ürünü belirleyecek. Kazananlar 7 Eylül 2009 günü www.electrolux.com.tr ’da ilan edilecek. Yarışma birincisi 2 kişilik Paris tatili kazanarak 4 gün boyunca romantik şehrin tadını çıkarma şansına sahip olacak. Üstelik bütün beyaz eşyaları Electrolux tarafından yenilenecek.

İkinciye Antalya tatili
90’ıncı Yıl Yarışması’nda ikinci olan ürünün sahibi, bütün beyaz eşyalarını yepyeni Electrolux’lerle değiştirmenin yanı sıra Antalya’da 5 gün sürecek bir tatile de hak kazanacak.

Üçüncünün Bütün Beyaz Eşyaları Electrolux’ten
Yıllara meydan okuyarak çalışan üçüncü Electrolux ürünü ise evin bütün beyaz eşyalarının yenilenmesini sağlayarak sahibini bir kez daha mutlu edecek.

Yeni evlenecek çiftlere müjde!

Hotpoınt-arıston evlilik hazırlığında olan çiftlerin beyaz eşya sorununa uygun fiyatlı çeyiz setleri ile çözüm sunuyor.

Bahar ve yaklaşan yaz ayları evlilik için en ideal dönem. Peki, evlilik hazırlığında olan çiftler evlerini kurarlarken aynı zamanda da bütçelerini nasıl koruyacaklar? İşte bu sorunu ortadan kaldırmak için Hotpoint-Ariston tarafından yeni evlenenlere özel indirimli fiyatlarla satışa sunulan çeyiz setleri ile artık ev kurmak çok daha kolay. Ayda 79 ve 97 liradan satışa sunulan; buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesinden oluşan yeni Hotpoint-Ariston çeyiz setleri evlilik hazırlığında olan pek çok çifte özel alternatifler sunuyor.

Peşin fiyatı 2 bin 99 lira olan ve TEB’den kredi kullanılarak ayda 79 liraya taksitle satışa sunulan çeyiz setinde yer alan Hotpoint-Ariston MTM 1901 çift kapılı buzdolabı hijyen kontrol sistemi ve 435 litre iç hacim ile dikkat çekiyor. Kuvvetli, normal, ekonomik, hızlı yıkama ve duşlama olmak üzere 5 yıkama programı bulunan LBF51 A sınıfı bulaşık makineleri ise yeni evlere çiftlere ekonomik çözümler sunuyor. Çeyiz setinde yer alan ARL85 A sınıfı çamaşır makineleri ise 5 kilogram yıkama kapasitesi, 800 devir, 16 yıkama programı ve kolay ütü fonksiyonuna sahip.

Ayda 97 lira taksitle satın alınabilen ve peşin fiyatı 2 bin 449 lira olan Hotpoint-Ariston çeyiz setinde ise MTM 0811 No-Frost buzdolabı hijyen kontrol sisteminin yanı sıra 380 litre iç hacme sahip. Yeni evlenen çiftlere sunulan bu çeyiz setinde yine aynı şekilde kuvvetli, normal, ekonomik, hızlı yıkama ve duşlama olmak üzere 5 yıkama programı bulunan LBF51 A sınıfı bulaşık makineleri bulunuyor. Bu çeyiz setinde yer alan ARXL105 A sınıfı çamaşır makinesi ise 6 kilogram yıkama kapasitesi ve bin devir gücü sunuyor. 16 yıkama programı ile dikkat çeken çamaşır makinelerinin aynı zamanda yeni evlenecek çiftlere özel bebek programı da bulunuyor.

Su, elektrik ve zaman tasarrufu sağlarken modern görünümleri ile yeni evli çiftlerin gözdesi olmaya aday Hotpoint-Ariston’un yeni çeyiz setleri tüm Hotpoint-Ariston bayilerinde satışa sunuluyor.

Google